OSMANLI SARAY YAŞAMI VE KÜLTÜRÜ

 



                  OSMANLI DÖNEMİNDE MUTFAK TEŞKİLATI VE YEMEK KÜLTÜRÜ


    Mutfak kelimesi Arapça kökenli bir kelime olan ‘’matbah’’ kelimesinden geçmiştir. Sözlük anlamı ise yemek pişirilen yer demektir. Aynı zamanda yemek kültürünün tamamı anlamına gelmektedir. Yemek kültürü denince yalnızca yemeklerin ve içeceklerin pişirme teknikleri, hazırlamada kullanılan araç-gereçler, sunum şekilleri, yemek törenleri gibi birçok şey kastedilmektedir.

      Osmanlı Dönemi’nde mutfak alanı büyük bir yer kaplamıştır. Saray mutfağı için kullanılan tabir ‘’Matbah-ı Amire’’ dir. Amire kelimesi resmi bir sıfatı belirlemekle birlikte bu isim saray teşkilatında önemli bir kurumun adı olmuştur. [1] Osmanlı yemeklerinin zenginliği etkileşim içinde olduğu milletlerden ve geçmişinden gelmektedir. Türkler Orta Asya’dan Anadolu’ya göç ettiği zaman hem Asya’nın, hem de Akdeniz, Güney Asya ve Mezopotamya’nın mutfak kültürlerini beraberinde getirmiştir. Selçuklular ve Osmanlılarla birlikte bu kültür artarak devam etmiştir. Kullanılan malzemeler, teknikler ve yemek çeşitleriyle adından sıkça söz ettirmiştir.[2]

     Osmanlı Dönemi’nde ilk saray mutfağının Bursa’da olduğu söylense de buna verilecek bir kanıt olmadığı için Edirne sarayındaki matbah-ı amire ilk sayılmaktadır. Buradaki kurum hakkında fikir ve bilgi sahibi olunmasının sebebi, İstanbul’un başkent olmasından sonra padişahların sık sık Edirne’yi ziyaret etmelerinden kaynaklanmaktadır. Edirne’deki matbahı amire Topkapı Sarayı’ndaki teşkilatlanmaya benzer. 1453’te İstanbul’un fethinden sonra 1478 yılında tamamlanan sarayda Fatih Sultan Mehmet imparatorluğun teşrifat usulünü, protokolü ile birlikte yemek yeme adabını ünlü kanunnamesi ile belirtmiştir.[3]



      Topkapı Sarayı’ndaki mutfak teşkilatı sarayın ikinci bahçesinin sağ tarafına kurulmuş ve bu alanı tamamen kaplamıştır. İlk başta dört kubbeli bir yapıyken daha sonra Kanuni Döneminde Mimar Sinan tarafından genişletilerek yeniden inşa edilmiştir. Mutfaklara üç kapıdan giriş sağlanırdı; kilar-ı amire, has matbah ve helvahane kapılarından. Topkapı Sarayı’ndaki matbah-ı âmire çerçevesinde içinde çeşitli matbahlar, helvahâne, kiler, fırınlar ve diğer kârhâneleri de barındıran idarî kurum haline gelmiştir. Bu kurumları şöyle sıralayabiliriz; Matbah-ı Has, sarayın en güzel yemeklerinin pişirildiği mutfaktır. Çünkü bu mutfakta padişahın yemeği “kuşhâne” ismindeki bir bölümde pişirilirdi. Ailesinin yemekleri de bu mutfakta pişirilirdi. Bu mutfakta çalışan aşçılar mesleklerinde belirli bir olgunluğu gelmek zorundaydı. Matbah-ı Ağayan; saray ağalarının yemeklerinin pişirildiği mutfaktır. Daha sonraları diğer ağalar içinde küçük mutfaklar oluşturulmuştur. Matbah-ı Gılman-ı Enderun; İç oğlanların yemeklerinin pişirildiği mutfaktır. Matbah-ı Divan; Divanda görev yapan paşaların yemeklerinin pişirildiği mutfaktır. Helvahane; Has mutfağın yanın bulunan helvahanede çeşitli şerbetler, reçeller, helvalar, macunlar, turşular, ilâçlar, esanslar ve kokulu sabunlar yapılırdı. Bu bölümün içinde birde çeşitli reçeller yapan reçelhane bulunmaktadır. Kilar-ı Amire; saraya getirilen malzemeler bu bölümde saklanırdı ve malzemeye göre farklılaşan depolarda bulunurdu.  Fırın ise temel gıda ürünü olan ekmeğin üretim merkezi olarak saray mutfağında yerini almıştır.  Bunlarla birlikte yaptığı işe göre isimlendirilen meslek gruplarının da mutfakları yer almaktaydı. Bu mutfakların hepsi Matbah-ı amireye bağlıdır.  Mutfak Hacegan rütbesinde olan bir emin tarafından yönetilirdi. Bu yönetim, gelir-gider ihtiyaçları, mutfak erzaklarının karşılanması, malzemelerin gerekli birimlere dağıtımının yapılması ve yılsonunda maliyetle ilgili bir hesap çıkarmakla görevliydi. Seferlerde ekibiyle padişahın yanında gider ve seyyar mutfakla yemekleri yapardı. Diğer mutfak çalışanları ise tıpkı acemi oğlanlar birliğinde olduğu gibi teşkilatlanarak bölüklere ayrılmıştır. Mutfakta mükemmel bir hiyerarşi işlemiştir. Matbah-ı âmirenin idarî personeli arasında kethüdâ, kâtipler ve mutfak kilercisi eminin yardımcılarıydı.[4]  Sarayda ve daha önceki saraylarda da bulunan bir görevli olan Çaşnigir ‘’Ekabir-i Has’’denilen saray büyükleri arasındadır. Çaşnigir’in kelime anlamı lezzet tutandır. Osmanlı Sarayı’nda da Çaşnigîrbaşı, maiyetindeki çaşnigîrlerle birlikte saray mutfağında pişen yemekleri aşçıbaşından teslim alırdı. Bu esnada aşçıbaşının, getirdiği yemeklerden tatması usuldendi. Ayrıca Divan’da yer alan paşaların yemeklerini dağıtmakla sorumludur. [5] Bundan farklı olarak saray mutfaklarında pişen yemekler tablakâr adı verilen hizmetliler tarafından dairelere taşınırdı.[6]

       Osmanlı yemek kültürü ve kullanılan kaplara da değinecek olursak bu dönemde saray mutfağında ki yemek çeşitliliği ve pişirme teknikleri halkın yemek çeşitliliğinden çok fazladır. Tencereler her zaman bakırdan olurdu. Tencerelerin üzerinde hangi mutfağa ait olduklarına dair mühürler basılırdı. Bunların yanı sıra bakır ve gümüş kahve cezveleri, mangalları, toprak kaplar, güğümler Osmanlı mutfağının en temel pişirme ürünleridir. En çok yapılan yemekler başta çorbalar, et yemekleri, (koyun, kuzu, dana, tavuk ve av eti), balıklar, deniz ürünleri, sakatat, sade yağlı etli sebze yemekleri, zeytinyağlı yemekler, yumurta yemekleri, pilav, börek, hamur tatlıları, sütlü ve meyveli tatlılar, reçeller, hoşaf, şerbet ve şuruplar, meze ve salatalar saray mutfağının temel yemek çeşitleridir. [7] Bu dönemde yemekler kapaklı bakır sahanlarda, Çin porselenlerinde ve İznik seramiklerinden oluşan tabaklarda servis edilirdi. Altın ve gümüş kaplar ise elçi ziyaretlerinde misafirlere verilen değerin sembolü olarak kullanılırdı. Çatal ve bıçak kullanılmaz kıymetli madenlerdenve ahşaptan yapılan kaşıklar kullanılırdı. Halk ise daha çok ahşap malzemeli kaşıklar kullanırdı. 19.yy’da artık Batı ile daha yakın olunduğundan özellikle II.Mahmut Dönemi’nde Alafranga usülde yemek yenmeye başlanmıştır. Yani masa da çatal bıçak eşliğinde Avrupa üretimi olan porselen ve sofra takımlarıyla birlikte kullanılmıştır. Bazı özel işlevli tabak kullanma alışkanlığı da Avrupa ile ilişkilerden sonra oluşmuştur. Avrupai yemek tarzı yemek çeşitliliğini de etkilemiş ve soslar, değişik et yemekleri Osmanlı yemek kültüründe yer almıştır. Son olarak Osmanlı saraylarında yemekler biri sabah biri de akşam güneş batmadan önce olmak üzere iki öğün olarak hazırlanırdı. Son dönemlerde öğün sayısı üçe çıkmıştır.[8]


Helvacı – 18.yy / Jean Baptiste Vanmour[1]





  Topkapı Sarayı Müzesi Koleksiyonunda yer alan Osmanlı mutfaklarında kullanılan bakır pişirme kabı ve gümüş ibrik 

                                                           
      



Osmanlı Aşçısı – 18. yy. Jean Baptiste Vanmour[1]



Topkapı Sarayı Müzesinde bulunan Çin Porselenleri Koleksiyonunda yer almaktadır.










[1] https://www.kuzubudu.com/osmanli-ascilari/

[1] https://www.kuzubudu.com/osmanli-ascilari/

1] BİLGİN, Arif, “Matbah–ı Amire”, İ.A., C.28, Ankara 2003, s.115-119.  (https://islamansiklopedisi.org.tr/matbah-i-amire)

[2] Bülbül, S , Ceyhun Sezgi̇n, A , Kara, S . (2016). Osmanlı Mutfak Kültürü’nde Yemek Kapları: İznik Çok Renkli Seramik Örnekleri, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi , 5 (8) , 2373-2389 (DOI: 10.15869/itobiad.281332)

[3] ERSOY, Yesemin, Türk Mutfak Kültürü,  Türkler, Cilt: 4 Sayfa: 222-229 (https://www.altayli.net/turk-mutfak-kulturu.html)

[4] BİLGİN, Arif, “Matbah–ı Amire”, İ.A., C.28, Ankara 2003, s.115-119.( https://islamansiklopedisi.org.tr/matbah-i-amire)

[5] TANERİ, Aydın, ‘’Çaşnigîr’’, İslam Ansiklopedisi, C.8, İstanbul 1993, s.232. (https://islamansiklopedisi.org.tr/casnigir)

[6] https://www.millisaraylar.gov.tr/blog/sarayda-sofra-adabi-saray-sofralari

[7]Özge Samancı, İmparatorluğun Son Döneminde İstanbul ve Osmanlı Saray Mutfak Kültürü, (https://eresearch.ozyegin.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/10679/5812/19.yüzyil İstanbul Osmanli Saray Mutfak Kültürü).

[8] https://www.millisaraylar.gov.tr/blog/sarayda-sofra-adabi-saray-sofralari


Popüler Yayınlar